Karın ve özellikle bel çevresi, günümüzde tartışılan vücut bölgelerinden biri haline gelmiştir. Son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalar, karın ve bel bölgesindeki yağ tutulumunun, vücuttaki genel yağ tutulumundan daha önemli olduğunu ortaya koymuştur. Bu saptamadan şöyle bir çıkarım yapmamız mümkündür. Bel çevresindeki fazla yağ tutulumu, vücudun genel olarak aşırı kilo alımından, yani “obeziteden” daha tehlikelidir ve yaşamı daha fazla tehdit etmektedir. Obezler; normalin üzerinde aşırı kilosu olan ve beraberinde; çeşitli hastalıkları barındıran, genel sağlığı bozuk ve erken yaşta ölme riski taşıyan kişilerdir. Yani aşırı kilo sadece fazla ağırlık olarak kişiyi rahatsız etmez, aynı zamanda birçok hastalığı da beraberinde getirir.
Kilo sorunu ve şişmanlığın en tehlikeli olduğu formasyonun, bel çevresi genişlemesi ve göbeklenmeyle beraber olduğunu bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum. Yani obez olmayabilirsiniz, hatta normal kilolu olabilirsiniz ama eğer yağlanma bel bölgesinde ise çok daha dikkatli olmalısınız. Çünkü bel bölgesinde yağlanması olanların kalp hastalığından ölme riski, obezlerin kalp hastalığından ölme riskinden daha fazladır. Bu bölgedeki yağlar, “kötü yağlar” olarak adlandırılmaktadırlar.
Çağın hastalığı olarak tanımlanan obezite- nin derecesinin belirlenmesi için başvurulan en geçerli yöntemlerden birisi, “Vücut Kitle İndeksi’nin (VKİ) hesaplanmasıdır. VKİ, vücut ağırlığının (kg), boyun karesine (m2) bölünmesi ile hesaplanır. Vücut kitle indeksinin 30 kg/m2’nin üzerinde olması obezite olarak tanımlanır. Bu hesaplama obezitenin tanısı için tek başına yeterli değildir. Çünkü obezite vücut ağırlığının değil, vücuttaki yağ miktarının anormal artışıdır. “Vücut Kitle İndeksi” yaş ve cinsiyetten bağımsızdır.
Cinsiyetten bağımsız olmayan durum ise, erkekler aleyhine olan gelişmedir. Çünkü anatomik özellikleri nedeniyle, kilo alan bir kadının yağ birikimi genellikle kalça ve basen bölgelerinde olmakta ve “armut tipi” obezite olarak adlandırılmaktadır. Halbuki erkeklerde yağ birikimi genellikle, karın ve bel bölgesinde olmakta ve “elma tipi” obezite olarak isimlendirilmektedir. Yapılan çalışmalar “elma tipi” obezitenin daha ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını göstermekte, bu nedenle obezite değerlen-dirilirken mutlaka bel çevresi ölçümünün de yapılması gerekmektedir. Sonuçta bel bölgesinde aşırı yağ birikimi olan erkekler, özellikle orta yaşın üzerindeki iseler çok dikkatli olmak zorundadırlar. Bel çevresinde aşırı yağlanma olan ve kısaca “göbekli” diyeceğimiz bu gruptaki bireylerde, damarlardaki yağlanmaya bağlı olarak, kalp damar hastalıklarının ve miyokard enfarktüsünün görülme sıklığı artmaktadır. Şişmanlığın beraberinde getirdiği başlıca rahatsızlıklar:
“Diyabet, hipertansiyon, arter hastalıkları, psikolojik bozukluklar, anksiyete, depresyon, kronik stres, aktivite kaybı, hormon bozuklukları, uyku apnesi, inme, uykusuzluk, fıtık, çeşitli kanserler, karaciğer hastalıkları ve böbrek hastalıkları” olarak sıralayabiliriz. Bu hastalıklardan korunmak için kilo vermek en önemli adımdır.
Bel çevresine lokalize yağ dokularından kurtulmak için çeşitli yöntemler tanımlanmıştır. Bu yöntemleri ana başlık olarak, cerrahi yöntemler ve cerrahi olmayan yöntemler olarak sınıflayabiliriz. Cerrahi olmayan yöntemlerin başında; “dengeli beslenme” ve “sürekli egzersiz” programları gelmektedir. Bu yöntemlerin bilinçli ve özellikle bir doktor eşliğinde uygulanması halinde, fazla kilolardan kurtulmak mümkün olabilir.
Son zamanlarda obezite tedavisinde sıklıkla uygulanan cerrahi olmayan yöntemlerden birisi de “Akupuntur” uygulamalarıdır. Bu yöntemle, kulaklara akupuntur uygulanmakta ve çeşitli fizyolojik merkezlere müdahale edilerek, kişide özellikle tokluk hissinin oluşması sağlanmaktadır. Ancak, akupuntur ile verilen diyetlerin çoğu zaman hatalı olması ve kısa sürede fazla kilo verilmesi, akupuntur tedavisi bitiminde verilen kiloların tekrar alınmasını kaçınılmaz hale getirmektedir.
Obezitenin ileri boyutlarında ilaçla tedavi de bir cerrahi olmayan seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugüne kadar obezite tedavisinde birçok ilaç kullanılmıştır. Bu ilaçlar; ya beyindeki serotonin maddesinin miktarını azaltarak hastanın iştahını kapatarak işlev görmekte ya da kan dolaşımına girmeden bağırsaklardan yağ emilimini azaltarak, alınan kalori miktarını düşürerek etki yapmaktadır. Ancak bu ilaçların bazılarının yan etkilerinden dolayı, hayatını kaybeden bireyler olmuştur.
Bel bölgesine uygulanan ve cerrahi olmayan yaklaşımlar içerisinde; “lazer”, “radyofrekans” ve “kavitasyon” yöntemlerini de sayabiliriz. Bu uygulamalar, akupuntur gibi diyet tedavisi eşliğinde önerilmektedir. Ancak etkileri ve kalıcılık süreleri konusundaki tartışmalar, güncelliğini yitirmeden devam etmektedir.
Bu yöntemlerle karın bölgesine lokalize yağ birikimi olan hastalarda başarıyı yakalamak, ne yazık ki, her zaman mümkün olamamaktadır. Bu durumda, daha profesyonel yöntemlerden yararlanmak gerekir. Cerrahi uygulamalar işte bu aşamada devreye girmektedir. Bel bölgesine lokalize yağ dokularına uygulanan iki önemli cerrahi yaklaşımdan söz edebiliriz.
Bunlardan birincisi ve nispeten daha kolay olanı, “liposakşın” uygulamalarıdır. Liposakşın ile bel bölgesine lokalize sınırlı miktardaki yağ dokusuna müdahale etmek ve bu dokuları tamamen yok etmek elbette ki mümkündür. “Liposakşın” yönteminin, cerrahi olmayan yöntemlere göre en önemli farkı, yağ dokularının emilerek bölgenin dışına taşınmasıdır. Sonuçta işlem yapılan bölgede yağ doku hücresi kalmadığı için yöntem, radikal bir çözüm sunmaktadır. Yağ dokusu alınan bölgede tekrar yeniden yağ hücresinin oluşması söz konusu olmadığından, sonuç kalıcı ve kesin olmaktadır. Ancak “liposakşın” yöntemi her olguda şartlar değerlendirilmeden uygulanırsa bazı hatalara düşülmesi söz konusu olabilir. Özellikle genç olan ve aşırı derecede yağ dokusu birikimi olmayan hastalarda bu yöntemle daha iyi sonuçlara ulaşmak mümkün olabilmektedir.
Çünkü “liposakşın” yapılacak hastaların deri elastikiyet kapasitesi çok önemlidir. Yağ dokusu bölgeden uzaklaştırıldıktan sonra üzerindeki derinin bölgeye adapte olabilmesi için elastik olması gerekir. Aksi takdirde, yağ alınan bölgedeki derinin adapte olamaması durumunda sarkması söz konusu olacaktır. Bu durumda yağ dokusundan kurtulmuş olsanız bile, sarkan deri fazlalığı sizi rahatsız edecektir. Bu yüzden “liposakşın” endikasyonu konulacak hastaların seçimi sırasında özenli davranmak, operasyon sonrası bazı sıkıntıların yaşanmasını önleyecektir.
Sonuç olarak, nispeten genç olan ve bel bölgesinde sınırlı yağ birikimi olan bireylerin, “liposakşın” için ideal adaylar olduğunu söyleyebiliriz.
Bel bölgesindeki aşırı yağ birikiminin en etkili ve kalıcı tedavisi “abdominoplasti” dediğimiz cerrahi uygulamalardır. “Abdominoplasti” operasyonu ile göbek deliği seviyesinin altında kalan deri ve yağ dokularının tümünün kesilerek çıkarılması mümkün olabilmektedir. Bu işlem sırasında hastaya yeni bir göbek deliği yapılmaktadır. Operasyon sırasında gevşemiş olan karın kaslarına da müdahale edilmekte ve kas dokularının gevşekliği, “diastazis rekti” operasyonu ile aynı seansta giderilmektedir. Böylece hem fazla olan yağ dokularından kurtulmak hem de son derece düzgün ve gergin bir karına sahip olmak mümkün olabilmektedir. Bu yöntemin tek dezavantajı, ameliyat sonrası karın bölgesinde meydana gelen ameliyat izi olmaktadır. Ancak bu iz, iç çamaşırı içerisine saklandığı için göz ardı edilebilen bir iz olarak değerlendirilmektedir. Bahsedilen iz mayonun içinde kaldığı için rahatlıkla denize girilmekte ve güneşe çıkılabilmektedir. Ameliyat, genel anestezi altında gerçekleştirilmekte ve ameliyat sonrası bir ay bel korsesi kullanılması önerilmektedir. Ağrı kesici ilaçlarla ağrı rahatlıkla kontrol altına alınabilmekte, gerekirse anestezi doktoru tarafından “hasta kontrollü anestezi” düzeneği kurularak ağrı tamamen eredike edilebilmektedir. Hastanedeki bugünlük yatış süresinin ardından poliklinikten takip edilen hastanın, 15 gün içinde rahatlıkla işine gücüne dönmesi mümkün olabilmektedir.
Obezite, çağımızın hastalığı olarak kabul edilmektedir. Ancak obezite kadar, aşırı yağ dokularının vücudun hangi bölgelerine yerleştiği de önemlidir. Yağ dokularının vücutta yerleşeceği en tehlikeli bölgenin, bel bölgesi olduğu bilinmektedir. Cinsiyet yönünden değerlendirildiğinde, “elma tipi” yağ dokusu yerleşimi gösteren erkeklerin daha fazla risk altında olduğu görülmektedir. Orta yaşın üzerinde olup, bel bölgesinde aşırı yağ birikimi olan özellikle erkek bireylerin, yaşam riskini azaltmak için etkin ve kalıcı bir yöntem olan “abdominoplasti” ameliyatlarından yararlanmalarını öneririz.